Devlet yönetim anlayışı ve sorunlar…
Cumhurbaşkanlığı forsu ve armasında onaltı yıldız, ortada bir güneş yer alır. Bu yıldızların her biri tarihte kurulmuş büyük Türk devletlerini ve ortadaki güneş Türkiye Cumhuriyetini temsil eder.
Yapılan araştırma, kazı ve elde edilen bulgulara göre Türklerin devlet geleneği on, onbeş bin yıllık bir geçmişe sahiptir. Tarihi Türk devlet geleneğinde başta bir kağan ve hanımı, danışacağı bir kurul bulunur. Hakan veya kağan devletin egemen olduğu toprakları bir beye bırakır. Zamanla devleti temsil eden kurucu aile veya sülale zayıflar yerini beyler alır. Selçuklu, Osmanlı’nın kuruluşu bu mantık içindedir. Büyük Selçuklu İmparatorluğu zayıflamış yerini Anadolu’da Anadolu Selçuklu Devleti almış, onun da zayıflaması ile Anadolu Beylikleri kurulmuş. Bu beyliklerden birinden de Osmanlı İmparatorluğu çıkmış. Türkiye Cumhuriyeti de Selçuklu ve Osmanlı Devletinin bir devamıdır.
Selçuklu ve Osmanlılarda egemenlik hakkı devletin kurucusu aileye aittir. Devleti yönetme hakkı babadan oğula geçer. Bu durum Anadolu Beyliklerinde de aynıdır. Örneğin Karamanoğullarında beylik, babadan sonra büyük oğula geçer. Selçuklularda ve Osmanlılarda ilk zamanlarda, beylik, sultanlık konusunda bir kavgaya rastlanmaz, fakat devlet büyüdükçe, topraklar genişledikçe çekişmeler, kavgalar, savaşlar, saraydaki kadınların, cariyelerin, vezirlerin hile ve oyunlarına, düzenbazlıkları ile karşılaşıyoruz.
Yıldırım Beyazıt ile Timur orduları arasındaki 1402 Ankara savaşı sonrası dağılan Osmanlı egemenliğinde kimin devletin başına geçeceği kardeş savaşlarına neden olmuş ve Çelebi Mehmet bu savaşları kazanmış, dağınıklığı ortadan kaldırmıştır. Çelebi Mehmet’ten sonra oğlu Murat tahta geçmiş, ondan sonra 2. Mehmet yani Fatih Sultan Mehmet tahta geçmiştir. II. Beyazıt ve şehzade Cem Sultan arasındaki savaşlar bilinen şeylerdir. II. Beyazıt ile oğlu Selim arasında, Sultan Süleyman ile oğlu Mustafa’nın boğdurulması. III. Mehmed’in tahta geçer geçmez kendi oğlu dâhil 19 kardeşini boğdurduğu olaylar, kolay unutulacak şeyler değildir.
Selçuklularda ve Osmanlılarda ilk kuruluş dönemlerinde saraydan yönetim şekli yoktur. Kurulan devlet çadırlarında bey veya sultan, vezirleri, komutanlar, kadınanalar, bilim adamları yönetimde söz sahibidir. Beylik, batıya doğru genişledikçe, konar-göçer yaşam biçimi terk edilmiş yerleşik düzene geçilmiş, saraylara, konaklara taşınılmış, Rum, Ermeni, Yahudi gibi yerleşiklerin sosyal, kültürel, dini yaşayışlarından etkilenmiş, Türk ve İslam anlayışı törpülenmiş, yarı Türk ve Müslüman, yarı Hıristiyan, Rum, Ermeni veya diğer bir toplum yapısı ortaya çıkmıştır.
Bu durum Selçuklu ve Osmanlı devletinin güçlü olduğu dönemlerde bir sorun yaratmaz. Zira devletin egemen olduğu yerde yaşayan Hıristiyan veya Musevi topluluklar haraçlarını verir, köyünde, kentinde işine gücüne bakardı. Fakat devletin gelir kaynakları azalmaya, hatta tükenmeye başladıkça Müslüman halk hızla yoksullaşır, zayıf düşerken Hıristiyan kesim zenginleşmeye, her alanda söz sahibi olmaya başlar.
Selçuklularda, Beyliliklerde, Karamanoğullarında, Osmanlılarda halktan veya komutanlardan, vezirlerden hiç biri çıkıp beylik, sultanlık, padişahlık, şahlık iddiasına bulunmamış, gücü yetiyorsa aileden birini desteklemiş devletin başına geçmesini sağlamıştır. Bu anlayış günümüzde birçok ülkede hala yaşamaya devam eder. Avrupa ve İngiltere demokrasinin, uygarlığın beşiği olduklarını iddia etmelerine rağmen İngiltere, İsveç, Norveç, Danimarka, Hollanda, Belçika, Lüksemburg, İspanya, Norveç gibi birçok ülke sembolik bile olsa kral ve kraliçe tarafından yönetilir. Asyada, Afrikada Amerikan-İngiliz eksenli birçok ülke de hanedanlar, kral, emir, şah gibi sanlarla ülkeye yönetmeye, hüküm vermeye devam ediyor. Fakat Türkiye Cumhuriyeti Devletinde egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Egemenlik yasama, yürütme ve yargı organları tarafından yerine getirilir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinde, TBMM yasama organıdır, hükümet veya bakanlar kurulu yürütme organı, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay ve mahkemeler yargı gücüdür.
Son zamanlarda devletin gücünü temsil eden bu organların nasıl kullanılacağı konusunda yoğun tartışmalar yaşanmaktadır. Belli bir kesim yasama, yürütme ve yargı gücünün tek elde toplanması yani güçler birliğini savunurken, diğer bir kesim bu organların ayrı ve bağımsız olmasını yani güçler ayrılığını ileri sürer. Ülkenin sosyal, kültürel ve ekonomik sorunlarının çözümü için düşünülen 2017 Anayasa değişikliği ve 2018 seçimleri sonrası işlemeye başlayan Cumhurbaşkanlığı yönetim ve hükümet sisteminde yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirlerinin içine geçtiği görülmektedir.
Ülkemizde yaşanmakta olan sorunların biraz da bu kavgalardan kaynaklandığını unutmamak lazım.
Görüşmek üzere, hoşça ve sağlıcakla kalın…
Facebook Yorum
Yorum Yazın