Yiğit ; Ayvasılın Çocuklarıydık Biz
GÜNDEMYiğit ; Ayvasılın Çocuklarıydık Biz
Ahmet YİĞİT ; AYVASILIN ÇOCUKLARIYDIK BİZ
Ayvasıl; Ferizler köyünün güneyinde dragon çayı kenarındaki köprübaşı mevki olarak bilinen yerdir.
Ayvasıl adı; binsekiz yüzlü veya bindokuzyüzlü yılların başında rumlardan kalan bir hatıra bizlere. Yanılmıyorsam Ayavasili den gelen bir isim. Bizler ise onu bir kaynak su adı ile tanıyoruz...
Bizim Ayvasıl; çocukluğumuzun büetlerle önünü kapatıp yüzme havuzuna dönüştürdüğümüz yerdi.
Analarımızın, tokucaklarla çamaşır yıkadığı, kazanlarla bulgurlar kaynattığı, fıstık sepetlerinin yıkandığı, uzaklardan eşleklerle gelip su güğümlerin doldurulduğu bir güzellikti ayvasıl...
Gölevezlerin ( patates türü bir sebze) eviydi adeta... Gölevezlerin yaprakları büyük ve geniştir. Kah; mataramız olurdu. Kah; sebze, meyve sepetimiz...
Ayvasıl da çocuk olmak bir başka güzeldi...
Ayvasıl da yüzmek doyurmazdı bizi, coşkuyla koşardık dragon çayına, atardık çocuksu sevgi dolu sevinçlerimizi suya...
Bilmezdik açlığı, ne zaman ki analarımız Ahmet yuuuu diye çağırıncaya kadar...
1940 lı yıllarda Mersin'i, Antalya'ya bağlayan, Bozdoğan, Çarıklar ve Ferizler Ayvasıl, Çeltikçi köyünden Anamur merkeze ulaşılan ağaç köprünün (Kara Köprü) yıkık ayaklarıyla tanışabildi ancak bizim kuşak. Bizler için atlama trampleni olmuştu Kara Köprünün ayakları...
Muz kütüklerinden sallar ,araba iç lastiklerinden deniz yatağı, su kabaklarından kolluk yapar tadını çıkarırdık dragonun...
Kara donlardandı mayomuz.
Su altı, su üstü yarışlar yapılır, bilmeyenlere yüzme öğretilirdi...Acıktık mı, hanım teyzenin bahçesinden yemiş (incir), bazen de, balık tutarak karnımızı doyururduk...
Evlerimiz yakındı çaya, gitmek bilmezdik evlere!..
Kızlı erkekli oyunlar düzenlenir keyfini çıkarırdık dragonun...
Dragon bizi bırakmak istemezdi!..
Biz onu, o bizi çok sevmişti...
Yol kenarındaki böğürtlenlere tahtalar atar böğürtlen dizerdik başak saplarına...Bazen; tahtadan böğürtlenler içine düşer, dikenler çizerdi her yanımızı. Bazen de; sarıca arılarla savaşçılık oynar, ara sıra iğneleri ok gibi saplanır balon gibi şişerdi yüzümüz, gözümüz...
Telefon tellerinden arabalar yapıp yarışlar düzenler, ağaç kabuklarından tekneler yapar yüzdürürdük Ayvasıl da, dragonda...
Araba lastiklerinin içine sopalar takarak koştururduk yol boyu...
Kah; eski okulda kılıççılık oynar malkaçoğlu olurduk...
Kah; mantar tabancalarıyla savaşçılık oynardık, tabi mantar alacak paramız olursa!..
Tarkan, Teksas, Tommiks, Zagor, Fantom gibi kitaplardan etkilenip her birimiz kahraman olurduk!..
Bir taraftan; inekler, koyun, keçiler güdülür...
Bir taraftan; ağaç dallarından kestiğimiz dallarla çivi çakmaca oynardık...
Yedi kule, çelik çomak, bildir bir, saklambaç, bilye ütmece, gazoz dövüşü, su içinde deve güreşi, top bulabilirsek futbol gibi oyunlarla çocukluğun en güzel yıllarını yaşadık...
Kendimiz üretir kendimiz oynardık çoğu zaman...Kargılardan ve gazetelerden uçurtma yapar, içimizdeki sevinç bulutlarla buluşurdu adeta...
Bizler çocukluğumuzda gerçek hayatla can bulurduk.
Ya şimdiki çocuklar!...
Sanal oyunların "kölesi" oldular adeta!..
(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push({});
İlginizi Çekebilir